Türkiye, tarihinin bir kez daha kırılma eşiğinde… Ama bu kez düşman, tankla, tüfekle gelmedi. Kravatlı, fonlanmış, sosyal medyada maskelenmiş suretler üzerinden yürüyen bir sızma ve yıkım operasyonu ile karşı karşıyayız. Ve evet, devlet bu saldırıyı zamanında gördü, gereğini yaptı.
Bugün Ekrem İmamoğlu'nun tutuklanması, basit bir yolsuzluk dosyasının çok ötesindedir. Bu, İstanbul üzerinden devleti rehin alma girişiminin bertaraf edilmesidir. Kent uzlaşısı adı altında şekillenen ama arkasında çok uluslu projeler, Batılı tanıma planları, iç karışıklık hedefleyen medya yapıları olan bir senaryo son anda engellenmiştir.
Devlet, kendisine sızan yapılarla, küresel destekli aparatlarla ve içerideki işbirlikçi uzantılarla eş zamanlı bir mücadele başlatmıştır. Süleymancı yapıdan TÜSİAD’a kadar uzanan bir zincirin halkaları birer birer ortaya çıkarılmaktadır. Görünüşte sadece bir “temizlik” gibi duran bu operasyonlar, aslında Türkiye’nin bekâsına kasteden çok daha büyük bir kurgunun bozulmasıdır.
Çin istihbaratıyla ilişkili şahısların Türkiye'de sahte baz istasyonu kurarak Doğu Türkistan derneklerini fişlemesi tesadüf değildir. Küresel istihbarat savaşlarının tam ortasındayız. Devletin refleksi; sadece içeride değil, dışarıdan gelen saldırılara karşı da bir uyanıştır.
Kültür-sanat ve medya cephesinde de bir başka cephe açılmıştır. Algı operasyonlarıyla toplum kutuplaştırılmak, gençlik ifsat edilmek istenmektedir. Ancak millet artık bu oyunları tanıyor. Sanat adı altında zehir enjekte eden yapılar ifşa olmuş, milletin değerleriyle kavgalı figürler inandırıcılığını kaybetmiştir.
Bugün yaşadıklarımız, sadece siyasi bir hesaplaşma değil; topyekûn bir istiklal mücadelesidir. Bu mücadelenin tarafları bellidir: Bir yanda yerli ve milli devlet aklı, diğer yanda dış bağlantılı vesayet uzantıları. İsimler değil, sistemler sorgulanmaktadır. İsimler değil, ihanet planları hedef alınmaktadır.
Cumhurbaşkanımız Erdoğan’ın "ahtapot" benzetmesi, işte bu çok kollu saldırıya işaret etmektedir. Bir koluyla devlete sızan, diğer koluyla ekonomiyi manipüle eden, bir başka koluyla gençliği yönlendirmeye çalışan bu yapının her bir uzvu kesilmektedir.
Şimdi birlik olma, safımızı netleştirme zamanıdır. Millet bu süreçte kenetlenmeli, yargıya ve devlete güvenmelidir. Hükûmetin attığı adımlar, günü kurtarma değil, geleceği kurtarma adımlarıdır. Bu bir siyasi hesap değil, milli güvenlik meselesidir.
Ve unutmayalım:
Bu milletin sancağını ne dış mihraklar, ne iç piyonlar düşürebilir. Sancak, bu aziz milletin elindedir ve o el, artık uyanıktır.
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Özcan Şeker
Sessiz Darbenin Sessiz Direnişi
Türkiye, tarihinin bir kez daha kırılma eşiğinde… Ama bu kez düşman, tankla, tüfekle gelmedi. Kravatlı, fonlanmış, sosyal medyada maskelenmiş suretler üzerinden yürüyen bir sızma ve yıkım operasyonu ile karşı karşıyayız. Ve evet, devlet bu saldırıyı zamanında gördü, gereğini yaptı.
Bugün Ekrem İmamoğlu'nun tutuklanması, basit bir yolsuzluk dosyasının çok ötesindedir. Bu, İstanbul üzerinden devleti rehin alma girişiminin bertaraf edilmesidir. Kent uzlaşısı adı altında şekillenen ama arkasında çok uluslu projeler, Batılı tanıma planları, iç karışıklık hedefleyen medya yapıları olan bir senaryo son anda engellenmiştir.
Devlet, kendisine sızan yapılarla, küresel destekli aparatlarla ve içerideki işbirlikçi uzantılarla eş zamanlı bir mücadele başlatmıştır. Süleymancı yapıdan TÜSİAD’a kadar uzanan bir zincirin halkaları birer birer ortaya çıkarılmaktadır. Görünüşte sadece bir “temizlik” gibi duran bu operasyonlar, aslında Türkiye’nin bekâsına kasteden çok daha büyük bir kurgunun bozulmasıdır.
Çin istihbaratıyla ilişkili şahısların Türkiye'de sahte baz istasyonu kurarak Doğu Türkistan derneklerini fişlemesi tesadüf değildir. Küresel istihbarat savaşlarının tam ortasındayız. Devletin refleksi; sadece içeride değil, dışarıdan gelen saldırılara karşı da bir uyanıştır.
Kültür-sanat ve medya cephesinde de bir başka cephe açılmıştır. Algı operasyonlarıyla toplum kutuplaştırılmak, gençlik ifsat edilmek istenmektedir. Ancak millet artık bu oyunları tanıyor. Sanat adı altında zehir enjekte eden yapılar ifşa olmuş, milletin değerleriyle kavgalı figürler inandırıcılığını kaybetmiştir.
Bugün yaşadıklarımız, sadece siyasi bir hesaplaşma değil; topyekûn bir istiklal mücadelesidir. Bu mücadelenin tarafları bellidir: Bir yanda yerli ve milli devlet aklı, diğer yanda dış bağlantılı vesayet uzantıları. İsimler değil, sistemler sorgulanmaktadır. İsimler değil, ihanet planları hedef alınmaktadır.
Cumhurbaşkanımız Erdoğan’ın "ahtapot" benzetmesi, işte bu çok kollu saldırıya işaret etmektedir. Bir koluyla devlete sızan, diğer koluyla ekonomiyi manipüle eden, bir başka koluyla gençliği yönlendirmeye çalışan bu yapının her bir uzvu kesilmektedir.
Şimdi birlik olma, safımızı netleştirme zamanıdır. Millet bu süreçte kenetlenmeli, yargıya ve devlete güvenmelidir. Hükûmetin attığı adımlar, günü kurtarma değil, geleceği kurtarma adımlarıdır. Bu bir siyasi hesap değil, milli güvenlik meselesidir.
Ve unutmayalım:
Bu milletin sancağını ne dış mihraklar, ne iç piyonlar düşürebilir. Sancak, bu aziz milletin elindedir ve o el, artık uyanıktır.