Bir Balon'un Ardından; Merhamet İle Öfkenin Ülkesi
Yazının Giriş Tarihi: 31.05.2025 16:00
Yazının Güncellenme Tarihi: 31.05.2025 16:01
Geçtiğimiz günlerde sosyal medyada paylaşılan bir çağrı, binlerce insanı bir araya getirdi. Bir baba, kanseri yenen oğlu Ali Asaf için bir hayal dile getirdi: "Oğlum balon uçurmak istiyor, bizim çok çevremiz yok, bizimle balon uçurur musunuz?" dedi. Bu masum, sade, içten çağrıya Türk halkı büyük bir yürekle cevap verdi. İstanbul'da binlerce kişi bir meydana akın etti. Aynı anda birçok şehirde, on binlerce insan gökyüzüne umut bıraktı. Ali Asaf’ın bir dileği, milyonların ortak sevinci oldu. Bu, bizim kim olduğumuzu hatırlatan bir tabloydu. Yardımsever, vicdanlı, birlik ve beraberlik içinde bir millet…
Ama işte aynı ülkenin başka bir köşesinde, aynı gün belki de aynı saatte… Trafikte yol vermedi diye arabasından inip başkasına sopa kaldıranlar… Bir bankamatik sırasında çıkan tartışmayı kavgaya dönüştürenler… Bir market indiriminde birbirini ezen insanlar… Sokakta oynayan çocukların tartışmasını büyütüp, yumruk yumruğa kavga eden büyükler…
Bu iki yüz, bu iki ayrı ruh hâli, bu iki zıt manzara… Aynı toplumda, aynı şehirde, aynı mahallede var olabiliyor. İşte asıl sorgulamamız gereken nokta da bu: Biz ne zaman bu kadar bölündük? Ne zaman birbirimize bu kadar öfke duyar olduk? Ne zaman bir çocuğun gülümsemesinde birleşen eller, bir ürün indiriminde birbirini ezen kollara dönüştü?
Toplum olarak içimizde hâlâ diri bir vicdan var. Bir çocuğun gülüşünde birleşebilen, bir yangında komşusunu sırtında taşıyan, bir yardım çağrısına tek yürek olan… Ama aynı toplumun içinde birikmiş bir öfke, bastırılmış bir çaresizlik, günlük hayatın yüküyle ezilmiş ruhlar da var.
Belki de sorun bizde değil, yaşadığımız sistemin bize dayattığı hızda, yalnızlıkta, güvensizlikte… Belki de toplumun bir kısmı hâlâ insan kalmak için mücadele ediyor, diğer kısmı ise hayatta kalmak için savaşıyor. Bu iki hâl çarpıştığında, ortaya hem balonlarla dolu gökyüzü, hem de çatışmalarla dolu haber bültenleri çıkıyor.
Oysa biz seçebiliriz. Balonu da seçebiliriz, sopayı da. Birbirimize umut olmak da bizim elimizde, birbirimizi kırmak da… Bu ülke, aynı anda merhametin ve öfkenin taşıyıcısıysa, o zaman bu iki duygudan birini beslemeyi, diğerini ise durdurmayı öğrenmek zorundayız.
Belki de her şey bir çocuğun hayalinde saklıdır. Çünkü bir çocuk, bize kim olduğumuzu hatırlatır. Belki de çözüm, bir balon kadar hafif, bir gülümseme kadar yakındır.
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Özcan Şeker
Bir Balon'un Ardından; Merhamet İle Öfkenin Ülkesi
Geçtiğimiz günlerde sosyal medyada paylaşılan bir çağrı, binlerce insanı bir araya getirdi. Bir baba, kanseri yenen oğlu Ali Asaf için bir hayal dile getirdi: "Oğlum balon uçurmak istiyor, bizim çok çevremiz yok, bizimle balon uçurur musunuz?" dedi. Bu masum, sade, içten çağrıya Türk halkı büyük bir yürekle cevap verdi. İstanbul'da binlerce kişi bir meydana akın etti. Aynı anda birçok şehirde, on binlerce insan gökyüzüne umut bıraktı. Ali Asaf’ın bir dileği, milyonların ortak sevinci oldu. Bu, bizim kim olduğumuzu hatırlatan bir tabloydu. Yardımsever, vicdanlı, birlik ve beraberlik içinde bir millet…
Ama işte aynı ülkenin başka bir köşesinde, aynı gün belki de aynı saatte… Trafikte yol vermedi diye arabasından inip başkasına sopa kaldıranlar… Bir bankamatik sırasında çıkan tartışmayı kavgaya dönüştürenler… Bir market indiriminde birbirini ezen insanlar… Sokakta oynayan çocukların tartışmasını büyütüp, yumruk yumruğa kavga eden büyükler…
Bu iki yüz, bu iki ayrı ruh hâli, bu iki zıt manzara… Aynı toplumda, aynı şehirde, aynı mahallede var olabiliyor. İşte asıl sorgulamamız gereken nokta da bu: Biz ne zaman bu kadar bölündük? Ne zaman birbirimize bu kadar öfke duyar olduk? Ne zaman bir çocuğun gülümsemesinde birleşen eller, bir ürün indiriminde birbirini ezen kollara dönüştü?
Toplum olarak içimizde hâlâ diri bir vicdan var. Bir çocuğun gülüşünde birleşebilen, bir yangında komşusunu sırtında taşıyan, bir yardım çağrısına tek yürek olan… Ama aynı toplumun içinde birikmiş bir öfke, bastırılmış bir çaresizlik, günlük hayatın yüküyle ezilmiş ruhlar da var.
Belki de sorun bizde değil, yaşadığımız sistemin bize dayattığı hızda, yalnızlıkta, güvensizlikte… Belki de toplumun bir kısmı hâlâ insan kalmak için mücadele ediyor, diğer kısmı ise hayatta kalmak için savaşıyor. Bu iki hâl çarpıştığında, ortaya hem balonlarla dolu gökyüzü, hem de çatışmalarla dolu haber bültenleri çıkıyor.
Oysa biz seçebiliriz. Balonu da seçebiliriz, sopayı da. Birbirimize umut olmak da bizim elimizde, birbirimizi kırmak da… Bu ülke, aynı anda merhametin ve öfkenin taşıyıcısıysa, o zaman bu iki duygudan birini beslemeyi, diğerini ise durdurmayı öğrenmek zorundayız.
Belki de her şey bir çocuğun hayalinde saklıdır. Çünkü bir çocuk, bize kim olduğumuzu hatırlatır. Belki de çözüm, bir balon kadar hafif, bir gülümseme kadar yakındır.