Bir annenin elinden tuttuğu çocuğuyla otobüse binmesi ne zamandan beri nefretin hedefi oldu?
Ne zamandan beri insanların kıyafetine bakarak saygı göstermek ya da saldırmak meşrulaştı?
Bir toplumun vicdanı, bir kadının örtüsüne gösterdiği tahammülde saklıdır.
Son zamanlarda arka arkaya gelen olaylar, hepimizi derin bir sorgulamaya itiyor.
Sadece başörtülü olduğu için bir kadına otobüste hakaret edilmesi, parkta sözlü saldırıya uğraması, sokakta itilip kakılması kabul edilebilir mi?
Üstelik bunlar, başörtüsüne kamuda dahi serbestlik getirilmişken, yıllarca haksızlığa uğrayan kadınların hakları geri verilmişken yaşanıyor.
Bugün bu ülkede başörtülü bir kadın mühendis olarak uçak tasarlıyor, yazılım geliştiriyor, ülke savunması için gece gündüz çalışıyor.
Başörtülü bir kadın polis oluyor, asker oluyor, vali oluyor, bakan oluyor.
Kısacası bu ülkenin inşasında, güvenliğinde, yönetiminde, omuz omuza mücadele ediyor.
Ve hâlâ sokakta aşağılanmayı hak edecek ne yapıyor? Sadece örtünüyor.
Bir yanda dilediği gibi giyinen, konuşan, davranan milyonlarca kadın özgürce yaşıyorken – ki yaşayabilir kimse inancından,giyiminden dolayı eleştirmiyorsa –
başörtülü bir kadının yalnızca görünüşünden ve kıyafetinden ötürü hedef alınması, bu toplumdaki çifte standardın en acı örneğidir. Başörtüsü bu kadim milletin geleneğidir,Anadolu kadınının süsü inacının gereğidir.
Kimin ne giydiğine karışılmaması gerektiği söylenirken, bu söylem neden sadece belli bir kesim için geçerli oluyor?
Mini etek giyen kadına karışan birine karşı nasıl hep birlikte ayağa kalkıyorsak,
başörtülü kadına saldıranlara karşı da aynı kararlılıkla durmak zorundayız.
Özgürlük tek taraflı yaşanmaz.
Kimi görünüşleri "cesaret" diye alkışlayıp, bazılarını "rahatsız edici" ilan edemezsiniz.
Bu, adalet değildir. Bu, vicdan değildir. Bu, açık bir ayrımcılıktır.
Bu tahammülsüzlük, yalnızca başörtüsüne değil; toplumun en temel değerlerine, birlikte yaşama kültürüne yönelmiş bir tehdittir.
Bugün hedef olan başörtüsü ise, yarın başka bir farklılık olur.
Sırf farklı olduğu için birine el kaldıran, söz söyleyen, gözünü deviren herkes şunu bilmeli:
Yaptığı şey medeni bir toplumda yer bulamaz.
Çünkü gerçek medeniyet, farklılıklarla barış içinde yaşamayı başarabilen toplumların eseridir.
Unutulmamalı:
Kimse başkasının inancına, görünüşüne, tercihine tahammül edemediği için özgür sayılmaz.
Kimse başkasını susturarak daha çok konuşmuş olmaz.
Ve kimse başkasının onurunu çiğneyerek büyümez, sadece küçülür.
Başörtüsüne uzanan elleri susturmazsak, insanlığımız eksilir.
Bu ülkede herkes, inancıyla, düşüncesiyle, görünüşüyle, bu bayrağın altında bir ve eşittir.
Bir başörtüsüne dokunmak, sadece bir kadına değil, bir topluma yapılan saygısızlıktır.
Artık susmamalıyız.
Görmezden gelmemeliyiz.
Çünkü sessizlik, zamanla suç ortaklığına dönüşür.
Ve biz, yarın çocuklarımızın yüzüne bakmak istiyorsak, bugün doğru yerde durmalıyız.
İnsan olmanın, insan kalmanın gereği budur.
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
Özcan Şeker
BAŞÖRTÜSÜNE DEĞİL İNSANLIĞA SALDIRI
BAŞÖRTÜSÜNE DEĞİL, İNSANLIĞA SALDIRI
Bir annenin elinden tuttuğu çocuğuyla otobüse binmesi ne zamandan beri nefretin hedefi oldu?
Ne zamandan beri insanların kıyafetine bakarak saygı göstermek ya da saldırmak meşrulaştı?
Bir toplumun vicdanı, bir kadının örtüsüne gösterdiği tahammülde saklıdır.
Son zamanlarda arka arkaya gelen olaylar, hepimizi derin bir sorgulamaya itiyor.
Sadece başörtülü olduğu için bir kadına otobüste hakaret edilmesi, parkta sözlü saldırıya uğraması, sokakta itilip kakılması kabul edilebilir mi?
Üstelik bunlar, başörtüsüne kamuda dahi serbestlik getirilmişken, yıllarca haksızlığa uğrayan kadınların hakları geri verilmişken yaşanıyor.
Bugün bu ülkede başörtülü bir kadın mühendis olarak uçak tasarlıyor, yazılım geliştiriyor, ülke savunması için gece gündüz çalışıyor.
Başörtülü bir kadın polis oluyor, asker oluyor, vali oluyor, bakan oluyor.
Kısacası bu ülkenin inşasında, güvenliğinde, yönetiminde, omuz omuza mücadele ediyor.
Ve hâlâ sokakta aşağılanmayı hak edecek ne yapıyor? Sadece örtünüyor.
Bir yanda dilediği gibi giyinen, konuşan, davranan milyonlarca kadın özgürce yaşıyorken – ki yaşayabilir kimse inancından,giyiminden dolayı eleştirmiyorsa –
başörtülü bir kadının yalnızca görünüşünden ve kıyafetinden ötürü hedef alınması, bu toplumdaki çifte standardın en acı örneğidir. Başörtüsü bu kadim milletin geleneğidir,Anadolu kadınının süsü inacının gereğidir.
Kimin ne giydiğine karışılmaması gerektiği söylenirken, bu söylem neden sadece belli bir kesim için geçerli oluyor?
Mini etek giyen kadına karışan birine karşı nasıl hep birlikte ayağa kalkıyorsak,
başörtülü kadına saldıranlara karşı da aynı kararlılıkla durmak zorundayız.
Özgürlük tek taraflı yaşanmaz.
Kimi görünüşleri "cesaret" diye alkışlayıp, bazılarını "rahatsız edici" ilan edemezsiniz.
Bu, adalet değildir. Bu, vicdan değildir. Bu, açık bir ayrımcılıktır.
Bu tahammülsüzlük, yalnızca başörtüsüne değil; toplumun en temel değerlerine, birlikte yaşama kültürüne yönelmiş bir tehdittir.
Bugün hedef olan başörtüsü ise, yarın başka bir farklılık olur.
Sırf farklı olduğu için birine el kaldıran, söz söyleyen, gözünü deviren herkes şunu bilmeli:
Yaptığı şey medeni bir toplumda yer bulamaz.
Çünkü gerçek medeniyet, farklılıklarla barış içinde yaşamayı başarabilen toplumların eseridir.
Unutulmamalı:
Kimse başkasının inancına, görünüşüne, tercihine tahammül edemediği için özgür sayılmaz.
Kimse başkasını susturarak daha çok konuşmuş olmaz.
Ve kimse başkasının onurunu çiğneyerek büyümez, sadece küçülür.
Başörtüsüne uzanan elleri susturmazsak, insanlığımız eksilir.
Bu ülkede herkes, inancıyla, düşüncesiyle, görünüşüyle, bu bayrağın altında bir ve eşittir.
Bir başörtüsüne dokunmak, sadece bir kadına değil, bir topluma yapılan saygısızlıktır.
Artık susmamalıyız.
Görmezden gelmemeliyiz.
Çünkü sessizlik, zamanla suç ortaklığına dönüşür.
Ve biz, yarın çocuklarımızın yüzüne bakmak istiyorsak, bugün doğru yerde durmalıyız.
İnsan olmanın, insan kalmanın gereği budur.