Hayat bizden hiçbir şey için imza almaz. Ne sağlığımız için söz ister, ne yürüyüşümüz için teminat verir, ne de “yarın da bugünkü gibi olacaksın” diye garanti sunar. Sabah aynı pencereden bakarsın hayata; akşam olduğunda manzara değişmiş olabilir. Sokak aynıdır, yön aynıdır ama insanın adımları artık eskisi gibi atılmıyordur belki. Çünkü hayat sürprizlerini kimseye ayrıcalıklı hazırlamaz. İhtimaller tek tek seçmez insanları; hepimizin kapısına eşit uzaklıktadır.
Engellilik de böyledir. Bir başkasının hikâyesi gibi dinlediğimiz şey, aslında her birimizin ihtimal defterinde yazılıdır. Bir kazayla, bir hastalıkla, tek bir saniyelik dalgınlıkla hepimiz hayatın bambaşka bir yerinde bulabiliriz kendimizi. Asıl mesele, bu kapı çaldığında hangi yüzle karşılanacağımızdır.
Bir toplum engelli bireylerine sunduğu imkân kadar güçlüdür. Kaldırımlar sadece betondan yapılmaz; vicdanla döşenir. Rampalar yalnızca bir teknik detay değildir; merhametin mimariye dönüşmüş hâlidir. Kapıların genişliği kadar kalplerin de açık olması gerekir. Çünkü bedeni içeri buyur edecek alan çoğu zaman bulunur ama ruhu kabul edecek nezaketi her yerde görmek mümkün olmaz.
Bazen en büyük engel basamak değildir, bakıştır. En yorucu olan bedensel yorgunluk değil, görmezden gelinmenin ağırlığıdır. İnsan, fark edilmediğinde değil; yok sayıldığında incinir. İşte tam da bu yüzden engellilik meselesi bir fizik meselesi olmaktan önce bir vicdan meselesidir.
3 Aralık, takvim yaprağında duran sıradan bir tarih değildir. Bu gün, kendimize yakından bakma günüdür. “Ya yarın ben farklı uyanırsam?” diye sorabilme cesaretidir. Çünkü kimse garanti değildir hayatta; ne bedeni için, ne sağlığı için, ne de alıştığı konfor için.
Asıl imtihan, hayatın nasıl değişeceği değildir. Asıl imtihan, biz değiştiğimizde insanların bize nasıl davranacağıdır. Yardım etmek büyüklük değildir; asıl büyüklük yardım ederken incitmemeyi başarabilmektir. Hoşgörü göstermek fazilet değildir; hoşgörüyü içselleştirip yaşam biçimi hâline getirebilmektir.
Sevgi bu yolculuğun en sağlam dayanağıdır. Sevilen insan güçlenir, görülmüş insan yol bulur. Sevgi büyüdükçe engeller küçülür, insan daha da büyür. Bütün bu uzun cümlelerin özeti aslında tek bir sade hakikatte gizlidir: Hayat sevince güzel olur.
3 Aralık Dünya Engelliler Günü’nün bir gün hatırlanıp sonrasında unutulan bir vicdan notu olmaması dileğiyle… Bir günlüğüne değil, her günlüğüne empatiyle yürüyebileceğimiz bir dünya için.
İsmail Acar
Köşe Yazarı – 74haber.com
ismailacar@74haber.com
Yorum Ekle
Yorumlar (0)
Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR
kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.
İsmail Acar
Hayatın Garantisiz Yarınları
Hayatın Garantisiz Yarınları
Hayat bizden hiçbir şey için imza almaz. Ne sağlığımız için söz ister, ne yürüyüşümüz için teminat verir, ne de “yarın da bugünkü gibi olacaksın” diye garanti sunar. Sabah aynı pencereden bakarsın hayata; akşam olduğunda manzara değişmiş olabilir. Sokak aynıdır, yön aynıdır ama insanın adımları artık eskisi gibi atılmıyordur belki. Çünkü hayat sürprizlerini kimseye ayrıcalıklı hazırlamaz. İhtimaller tek tek seçmez insanları; hepimizin kapısına eşit uzaklıktadır.
Engellilik de böyledir. Bir başkasının hikâyesi gibi dinlediğimiz şey, aslında her birimizin ihtimal defterinde yazılıdır. Bir kazayla, bir hastalıkla, tek bir saniyelik dalgınlıkla hepimiz hayatın bambaşka bir yerinde bulabiliriz kendimizi. Asıl mesele, bu kapı çaldığında hangi yüzle karşılanacağımızdır.
Bir toplum engelli bireylerine sunduğu imkân kadar güçlüdür. Kaldırımlar sadece betondan yapılmaz; vicdanla döşenir. Rampalar yalnızca bir teknik detay değildir; merhametin mimariye dönüşmüş hâlidir. Kapıların genişliği kadar kalplerin de açık olması gerekir. Çünkü bedeni içeri buyur edecek alan çoğu zaman bulunur ama ruhu kabul edecek nezaketi her yerde görmek mümkün olmaz.
Bazen en büyük engel basamak değildir, bakıştır. En yorucu olan bedensel yorgunluk değil, görmezden gelinmenin ağırlığıdır. İnsan, fark edilmediğinde değil; yok sayıldığında incinir. İşte tam da bu yüzden engellilik meselesi bir fizik meselesi olmaktan önce bir vicdan meselesidir.
3 Aralık, takvim yaprağında duran sıradan bir tarih değildir. Bu gün, kendimize yakından bakma günüdür. “Ya yarın ben farklı uyanırsam?” diye sorabilme cesaretidir. Çünkü kimse garanti değildir hayatta; ne bedeni için, ne sağlığı için, ne de alıştığı konfor için.
Asıl imtihan, hayatın nasıl değişeceği değildir. Asıl imtihan, biz değiştiğimizde insanların bize nasıl davranacağıdır. Yardım etmek büyüklük değildir; asıl büyüklük yardım ederken incitmemeyi başarabilmektir. Hoşgörü göstermek fazilet değildir; hoşgörüyü içselleştirip yaşam biçimi hâline getirebilmektir.
Sevgi bu yolculuğun en sağlam dayanağıdır. Sevilen insan güçlenir, görülmüş insan yol bulur. Sevgi büyüdükçe engeller küçülür, insan daha da büyür. Bütün bu uzun cümlelerin özeti aslında tek bir sade hakikatte gizlidir: Hayat sevince güzel olur.
3 Aralık Dünya Engelliler Günü’nün bir gün hatırlanıp sonrasında unutulan bir vicdan notu olmaması dileğiyle… Bir günlüğüne değil, her günlüğüne empatiyle yürüyebileceğimiz bir dünya için.
İsmail Acar
Köşe Yazarı – 74haber.com
ismailacar@74haber.com